Rusya, savaş? Yavaş dostum, yavaş!
Tüm dünya gibi Rusya da son yıllarda tıkanmış olan kapitalist sistemin eninde sonunda çıkaracağı küresel kaosu öngörmekte ve kendini bu büyük savaşa hazırlamakta. Rusya’nın hiç bir zaman barış pıtırcığı, sevgi kelebeği olmadığı ve geçmişinde süper güç olmasının getirdiği <altı o kadar da dolu olmayan> gereksiz bir aroganlığa sahip olduğu zaten bilinen bir gerçek. Ama son dönemde yaşananları ve tüm dünyayı küresel bir savaşın eşiğine getirme çabalarını sadece bununla açıklamaya çalışmak oldukça iyimser bir tespit olur!
Peki sorun nedir?
Cevap aslında çok basit, Putin! Rusya da, tıpkı bizim şu günlerde yaşadığımıza benzer bir lider krizi yaşamakta. Narsisizm temelli kocaman bir ego, politik nezaketten yoksun bir uslup, ayarsız tepkiler ve gereksiz agresyon ile tüm dünyaya meydan okuyan hasta ruhlu bir liderleri var! (Ne kadar da tanıdık!)
Korkutucu olan?
Stalin’den beri ilk kez bir Rus lider, mantıktan ziyade hırsları ile hareket ediyor ve hedeflerine ulaşabilmek için silah kullanmaktan çekinmeyeceğini alanen tüm dünyaya beyan ediyor! Duma’ya da etki eden bu tutumun halkın geneline sirayet etme ihtimali ise, ne yazık ki hepimizin aklına geçen yüzyılda yükselen Nasyonel Sosyalizmi, Hitleri, kitlesel ölümleri – yani 2. Dünya Savaşını getiriyor!
Olaylar, olaylar…
– Coğrafi konumu gereği Rusya, Asya-pasifik’te güçlüdür. Buna ek olarak, son yıllardaki bazı tehlikeli yakınlaşmaları dikkat çekici. Ortak çıkarlar ekseninde oluşmuş bu ittifaklara göz atacak olursak Rusya, Çin ile ABD’nin ekonomik politikalarına karşı, İran ile petrol piyasalarında belirleyici olabilmek adına, Kuzey kore ile tamamen ideolojik nedenlerle daha önce olmadığı kadar yakın işbirliktelikleri içerisinde. Bu doğal ittifakın en rahatsız edici tarafı ise, kuşkusuz ki hepsinin nükleer silahlara sahip olduğu gerçeği!
– Tarih boyunca hep şahin politikalar izleyen Rusya, son yıllarda kendisine tehdit oluşturabilecek tüm unsurları arsızca test etmekten de çekinmemekte. Son bir kaç yılda, Finlandiya, Danimarka, İsveç, Polonya, Estonya ve son olarak Türkiye ile yaşanan sınır ihlallerinin arka planında, gereksiz bir kabadayılıktan ziyade, bilinçli ve kontrollü olarak gerilimin yükseltilmesi politikası yatıyor olabilir. Özellikle Gürcistan ve Ukrayna’da yaşananlara tüm batı dünyasının sessiz kalması, ne yazık ki tüm dünyaya NATO’nun kağıttan bir kaplan olduğu ve askeri bir caydırıcılığı bulunmadığı mesajını verdi!
– Kırım’ın işgalinden sonra Karadeniz’de mutlak güç haline gelmiş olan Rusyanın, boğazlardan geçiş konusu ile ilgili olası bir kısıtlamayı “yeterince ciddi bir tehdit” olarak görmediği aşikar. Zira Montrö anlaşması gereği, bu tarz bir kısıtlamanın ön koşulu, iki taraftan birinin diğerine savaş açmasıdır. Gene de, gergin zamanlar yaşadığımız şu dönemde, gerek kamuoyu gerekse siyasilerimiz bu konudaki lakırdılarına gerçekten azami derecede dikkat etmelidir. Her ne kadar son yıllarda pek dile getirilmese de, Stalin’in boğazlar hususunda söylemiş olduğu meşhur, ” Kimse Rusların boğazını sıkamaz!” sözü, hala Rusya’nın en önemli kırmızı çizgilerindendir.
– Batı dünyası ve ABD’nin çıkarcı politikaları yüzünden artık kangrene dönüşmüş olan Suriye krizi, Rusya’ya müthiş bir hamle üstünlüğü kazandırmış durumda. Esad ile işbirlikteliği ve beraber düzenlenen askeri operasyonlar neticesinde, Suriye’de rejim yıllar sonra ilk kez bu kadar güçlü. Rusya, IŞİD ile mücadele bahanesiyle zaten Suriye’de yıllardır mevcut olan askeri yoğunluğunu hızla arttırmakta hem de <bir Afganistan daha yaşamamak adına> bu unsuruları olası bir Ortadoğu savaşı için sıcak çatışmalarla eğitmekte. Ülke olarak, istemeden de olsa dahil olduğumuz son kriz, Rusya’nın stratejisine yağ sürerek, bölgedeki aşırı silahlanmasını, legalize etmiş durumda. (Şu günlerde Lazkiye’ye ek olarak El Şayrat’da ikinci bir Rus hava üssü kurulması gündemde)
Savaş çıkar mı?
Umalım ki ortam durulsun, tüm bu moral bozucu gelişmelerin işaret ettiği şeyler gerçekleşmesin ve ölçeği ne olursa olsun herhangi bir savaş asla çıkmasın. Zira modern teknoloji ile iyice zıvanadan çıkmış savaş makinaları, artık caydırıcı birer unsur olmaktan çıkıp, kitlesel imha araçlarına dönüşmüş durumda. Bölgesel olarak başlayıp, tüm dünyaya yayılabilecek olası bir savaşın kazananı olmaz, insanlık kaybeder!