siyaset için Arşiv"
Ara 3, 2015 - gündem, siyaset, yorum    Yorum Yok

Rusya, savaş? Yavaş dostum, yavaş!

imageTüm dünya gibi Rusya da son yıllarda tıkanmış olan kapitalist sistemin eninde sonunda çıkaracağı küresel kaosu öngörmekte ve kendini bu büyük savaşa hazırlamakta. Rusya’nın hiç bir zaman barış pıtırcığı, sevgi kelebeği olmadığı ve geçmişinde süper güç olmasının getirdiği <altı o kadar da dolu olmayan> gereksiz bir aroganlığa sahip olduğu zaten bilinen bir gerçek. Ama son dönemde yaşananları ve tüm dünyayı küresel bir savaşın eşiğine getirme çabalarını sadece bununla açıklamaya çalışmak oldukça iyimser bir tespit olur!

Peki sorun nedir?

Cevap aslında çok basit, Putin! Rusya da, tıpkı bizim şu günlerde yaşadığımıza benzer bir lider krizi yaşamakta. Narsisizm temelli kocaman bir ego, politik nezaketten yoksun bir uslup, ayarsız tepkiler ve gereksiz agresyon ile tüm dünyaya meydan okuyan hasta ruhlu bir liderleri var! (Ne kadar da tanıdık!)

Korkutucu olan?

Stalin’den beri ilk kez bir Rus lider, mantıktan ziyade hırsları ile hareket ediyor ve hedeflerine ulaşabilmek için silah kullanmaktan çekinmeyeceğini alanen tüm dünyaya beyan ediyor! Duma’ya da etki eden bu tutumun halkın geneline sirayet etme ihtimali ise, ne yazık ki hepimizin aklına geçen yüzyılda yükselen Nasyonel Sosyalizmi, Hitleri, kitlesel ölümleri – yani 2. Dünya Savaşını getiriyor!

Olaylar, olaylar…

– Coğrafi konumu gereği Rusya, Asya-pasifik’te güçlüdür. Buna ek olarak, son yıllardaki bazı tehlikeli yakınlaşmaları dikkat çekici. Ortak çıkarlar ekseninde oluşmuş bu ittifaklara göz atacak olursak Rusya, Çin ile ABD’nin ekonomik politikalarına karşı, İran ile petrol piyasalarında belirleyici olabilmek adına, Kuzey kore ile tamamen ideolojik nedenlerle daha önce olmadığı kadar yakın işbirliktelikleri içerisinde. Bu doğal ittifakın en rahatsız edici tarafı ise, kuşkusuz ki hepsinin nükleer silahlara sahip olduğu gerçeği!

– Tarih boyunca hep şahin politikalar izleyen Rusya, son yıllarda kendisine tehdit oluşturabilecek tüm unsurları arsızca test etmekten de çekinmemekte. Son bir kaç yılda, Finlandiya, Danimarka, İsveç, Polonya, Estonya ve son olarak Türkiye ile yaşanan sınır ihlallerinin arka planında, gereksiz bir kabadayılıktan ziyade, bilinçli ve kontrollü olarak gerilimin yükseltilmesi politikası yatıyor olabilir. Özellikle Gürcistan ve Ukrayna’da yaşananlara tüm batı dünyasının sessiz kalması, ne yazık ki tüm dünyaya NATO’nun kağıttan bir kaplan olduğu ve askeri bir caydırıcılığı bulunmadığı mesajını verdi!

– Kırım’ın işgalinden sonra Karadeniz’de mutlak güç haline gelmiş olan Rusyanın, boğazlardan geçiş konusu ile ilgili olası bir kısıtlamayı “yeterince ciddi bir tehdit” olarak görmediği aşikar. Zira Montrö anlaşması gereği, bu tarz bir kısıtlamanın ön koşulu, iki taraftan birinin diğerine savaş açmasıdır. Gene de, gergin zamanlar yaşadığımız şu dönemde, gerek kamuoyu gerekse siyasilerimiz bu konudaki lakırdılarına gerçekten azami derecede dikkat etmelidir. Her ne kadar son yıllarda pek dile getirilmese de, Stalin’in boğazlar hususunda söylemiş olduğu meşhur, ” Kimse Rusların boğazını sıkamaz!” sözü, hala Rusya’nın en önemli kırmızı çizgilerindendir.

– Batı dünyası ve ABD’nin çıkarcı politikaları yüzünden artık kangrene dönüşmüş olan Suriye krizi, Rusya’ya müthiş bir hamle üstünlüğü kazandırmış durumda. Esad ile işbirlikteliği ve beraber düzenlenen askeri operasyonlar neticesinde, Suriye’de rejim yıllar sonra ilk kez bu kadar güçlü. Rusya, IŞİD ile mücadele bahanesiyle zaten Suriye’de yıllardır mevcut olan askeri yoğunluğunu hızla arttırmakta hem de <bir Afganistan daha yaşamamak adına> bu unsuruları olası bir Ortadoğu savaşı için sıcak çatışmalarla eğitmekte. Ülke olarak, istemeden de olsa dahil olduğumuz son kriz, Rusya’nın stratejisine yağ sürerek, bölgedeki aşırı silahlanmasını, legalize etmiş durumda. (Şu günlerde Lazkiye’ye ek olarak El Şayrat’da ikinci bir Rus hava üssü kurulması gündemde)

Savaş çıkar mı?

Umalım ki ortam durulsun, tüm bu moral bozucu gelişmelerin işaret ettiği şeyler gerçekleşmesin ve ölçeği ne olursa olsun herhangi bir savaş asla çıkmasın. Zira modern teknoloji ile iyice zıvanadan çıkmış savaş makinaları, artık caydırıcı birer unsur olmaktan çıkıp, kitlesel imha araçlarına dönüşmüş durumda. Bölgesel olarak başlayıp, tüm dünyaya yayılabilecek olası bir savaşın kazananı olmaz, insanlık kaybeder!

Kas 18, 2015 - gündem, siyaset, yorum    Yorum Yok

Riyakarlık diz boyu…

imageIŞİD terörü kana doymuyor, Paris’te patlayan bombalar, 120’den fazla masum insanın ölümüne neden oldu. Tüm bu yaşananlar karşısında Dünya şokta, barışa ve aydınlık yarınlara inancımız daha da azaldı. Acıdır ki içinde olduğumuz bu ruh hali, tam da terörün hedeflediği şey aslında, tedirginlik gittikçe artıyor, kaygılar, öfkeler tavan yaptı ve insanlar delicesine korkmakta. Umalım ki bu karanlık dönemler en kısa sürede bir daha asla tekrarlanmayacak şekilde bitip gitsin!

Bütün bunlar yaşanırken rahatsız edici bir detay dikkatli gözlerden kaçmıyor. Konuyla ilgili yapılan haberlere ve verilen tepkilere bakıldığında, vicdanların ve global medyanın <masum insanların ölümünde bile> çıkar doğrultusunda hareket ettiği, çifte standart uyguladığı net olarak fark ediliyor. Pek çok kez olduğu üzere insanlık onuru bir kez daha sınıfta kalıyor…

Paris katliamını tüm detayıyla çarşaf çarşaf servis eden ve çok kısa sürede aydınlanması için her türlü işbirlikteliğini gösteren global medya ve siyasiler, çok değil sadece o olaydan 1 gün önce Beyrut’ta patlayan canlı bombalar sonucu ölen 50 kişi için sessiz kalmayı tercih etmişti… Ayıp! Tıpkı 1 ay önce Ankara Barış mitinginde <kokteyl teröre> kurban giden 106 can gibi… ya da 4 ay önce Suruç’ta yitip giden 32 genç kardeşimiz gibi… 2 yıldır bilinçli olarak gündemden düşürülüp, toplumumuza unutturulmaya çalışılan Reyhanlı gibi… Failleri aynı olan ve sivillerin hedef alındığı benzer olaylarda verilen farklı tepkilerin ardındaki zihniyetin, üzerine bombalı yelek bağlayarak bu eylemlere kalkışanlardan çok da büyük farkı yok aslında! Zira her ikisi de insan hayatını hiçe sayarak, çıkarları doğrultusunda öldürmeyi (ya da ölümlere susmayı) kendisine hak görüyor…Acı ve utanç verici, yalan mı?!

Lütfen yanlış anlaşılmasın, Paris’te yaşananlara tabii ki üzülelim, asla susmayalım ve terörü sonuna kadar lanetleyelim ama;

  • Demokrasi getireceğiz diye Ortadoğu’da yapılan katliamları,
  • Talibanı bitireceğiz diye Afganistan’a girenleri,
  • Türkmenler üşümesin diye tırlar dolusu battaniye gönderenleri!
  • Cezayir’i , Fas’ı, Mısır’ı, Libya’yı arka bahçeye çevirenleri,
  • Afrika’yı <hala doymaksızın ve utanmaksızın> sömürenleri,
  • Bosna’da gözlerine perde inen monşerleri,
  • Çin’de yaşanan insan hakları ihlallerini,
  • Filistin’i, Nijerya’yı, yazmak için yüreğimin direnip, mabadımın engellediği onlarca gerçeği de unutmayalım e’mi!?

 

Hani insanız ya, son tahlilde!

 

Sayfalar:123456»