Tatil kısa, hava serin, olası yağış riski ve var olan daha onlarca mantıklı bahaneye rağmen, yola çıkma dürtümüz bir kez daha aklı selime baskın geldi ve vurduk kendimizi yollara… Bu sefer hedefimiz mümkünse Kaz Dağlarında bir yerlerde kamp yapmaktı ve tabii ki her zaman olduğu gibi nihai lokasyon, gidiş/dönüş rotası belli değildi.
Hazırlık faslımız oldukça kısa sürdü, gittikçe daha da uzmanlaştığımız ve artık kendi tekniklerimizi geliştirmeye başladığımız motosiklet yükleme işini, bu sefer erkenden bitirdik. Bu tarz bir yolculuğa çıkma niyeti olanlara referans oluşturması adına yanımıza aldıklarımızı kısaca özetleyeyim;
Yeşil Tostos’un (GTS 300) ön bagajına;
- Cadir (decathlon)
- Hamak (decathlon)
- Ip (2 adet 3 metre) (tekzen)
- 2 adet kamp sandalyesi (tekzen)
- Uyku tulumu (decathlon)
- Çadır altı örtüsü (decathlon)
Orta kısıma (açık rack tipi bagaj);
- Yiyecek, içecek vb.
- Kamp malzemeleri (çatal, bıçak, bardak, tabak vs.)
- Kolay erişilmesi gereken eşyalar (cüzdan, telefonlar, şarj cihazları, kafa lambası, powerbank vs.)
Sele altı bagajına ve arka çantaya;
- Kıyafetler
- Basit tamirat malzemeleri (lastik spreyi, yedek buji, yedek gaz teli, plastik kelepçe, elektrik bandı, tornavida vs.)
Tavsiye: Yolculuk öncesi gereksiz stres olmamak ve beklenmedik son dakika sürprizleriyle karşılaşmamak adına, motorun yüklemesini mümkünse 1 gece önceden yapın!
Tavsiye: her ne kadar taşıma açısından sıkıntılı olsa da çadır ile tatil düşünüyorsanız mutlaka yanınıza mat alın. (Biz almadık ve büyük bir şans eseri matsız da rahat edebileceğimiz bir yere kurduk çadırımızı!)
İlk Gün (Cumartesi)
Hem yolu azaltmak, hem de zaten kısa olan zamanımızı en verimli şekilde değerlendirmek adına tercihimizi Yenikapı -Bandırma feribotundan yana kullandık. Bilet alma işini son dakikaya bırakmamıza rağmen, şansımızın yaver gitti ve istediğimiz saate yer bularak tatile moralli başladık. (Feribot 2.5 saat sürüyor ve 2 kişi + motosiklet için toplam 160tl ödedik.) Sabah 7:00 feribotuna yetişmek için sabah 5:00’da kalkmak belki de tatilin tek sevimsiz kısmıydı.
Sorunsuz bir yolculuktan sonra 9:45 civarı Bandırma’ya vardık. Rotanın ilk durağı referans üzerine Yenice’ye bağlı Hıdırlar Köyü’ndeki Saman Çiftliği. Emre ve Demet adlı hayallerinin peşinden koşmaya cesaret edebilmiş evli bir çiftin işlettiği bu mütevazi ve sıcak mekan yaz-kış fark etmeksizin kafa dinlemek için kaçılabilecek harika bir yer. Zamansız, şirin, huzurlu… Başka bir seyahatte mutlaka tekrar uğrama sözü vererek içimiz buruk şekilde Saman Çiftliği’ne veda ettik. Geçirdiğimiz kısa ama keyifli anlar neticesinde Hıdırlar’dan ayrılırken akıllarda Emre ile yaptığımız keyifli sohbet, ev yapımı harika limonata ve 40 yıl hatırı kalacak ikram kahve kaldı…Bir dahaki sefere görüşmek üzere güzel insanlar.
Günün kalanı için tempoyu biraz düşürmeye ve kendimizi Kaz Dağları’nın meşhur soğuk sularına bırakmaya karar verdik. Ufak bir detay, “bu safhada bile” konaklayacağımız yer “hala” net değildi!
Civardaki soğuk derelerde kendimizi serinletip soluklandık ve günün kalan kısmı için kabaca bir plan yaptık. Amacımız, konaklama için bol alternatifin olduğu 50-60km uzaklıktaki Mehmetalan köyü civarındaki kamp alanlarına gitmek ve geceyi bunlardan birinde geçirmekti… Yeşil Tostos’un off-road macerası böylece başlamış oldu!
Konaklamak için kamplar bölgesinin en ucunda yer alan ve aynı zamanda yolu en bozuk olan Kuzgun Kampı tercih ettik. Yeşil Tostos tepesindeki 2 kişiye ve bol yüküne rağmen hiç de naz etmedi ve bir kez daha ulaştırdı bizi hedefe.
Ezel ve Adem’in işlettiği Kuzgun kamp, bol çadır yerine ve güzel konumuna rağmen enteresan şekilde kalabalık olmayan şirin bir yer. İçerisinde kamp yapmak için gerekli asgari bileşenler mevcut (ortak duş, tuvalet, mutfak…) konaklama kişi başı 35tl. – ki aslında bu standartlar için bir miktar yüksek (zira kahvaltı ücrete dahil değil!) – fakat gerek Adem ve Ezel’in güler yüzlü konukseverliği gerekse zamanın biraz ilerlemiş olması bu ufak detaya çok da takılmamamıza neden oldu. Kalmaya karar verdik. Hızlıca çadırlar kuruldu, eşyalar boşaltıldı ve bir kamp klasiği olan ateş başında akşam yemeği ve her telden koyu bir sohbetle günü batırdık.
Vakit ilerleyince bu sefer büyük kamp ateşinin başında pinekleyip diğer konukların yaptığı müziklerle günün yorgunluğunu attık. Her zevke hitap etmese de Şaman esintileri sunan bu değişik ezgilere ben bayıldım.
Yola çıktığımız andan itibaren tepemizden eksik olmayan kara bulutlar gece 2:00 sularında bize eşlik etmeye karar verdi ve şiddetli bir sağanak başladı. Çadır konumunu doğru seçmek ve açıkta eşya bırakmamak gibi temel kampçılık ilkeleri bir kez daha ise yaradı ve tek çorap dahi ıslatmadan, kuru şekilde yağmuru atlattık…(Doğada ve trafikte kurallara uymak iyidir!)
2. Gün (Pazar)
Serin, yağışlı ama sıkıntısız bir gece sonrası “biraz da yol yorgunluğu nedeniyle” ancak 8:30 gibi uyandık… Pek de kamp ortamlarından beklenmeyecek mükellef bir kahvaltı ile güne başlamak tüm enerjimizi/neşemizi yerine getirdi. Hemen hepimizin tek hedefi vardı, yüzmek, yorulmak, dinlenmek ve tekrar tekrar yüzmek!!! Kamp yerine yaklaşık 10dk yürüme mesafesinde muhteşem bir yer bulduk ve serin sularda saatlerce vakit geçirdik…
Saat 15:00 sularında her zaman olduğu gibi rahat battı ve ani bir kararla dönüş için yola çıkmaya karar verdik. Hedef bayram trafiğini hiç yaşamamak ve gitgide artan kara bulutların hışmına yakalanmadan sağ salim eve varmaktı. Zira Mehmetalan Köyü’nden Kuzgun Kamp’a kadar olan aşırı bozuk ve toprak yol, yağmur sonrası motosiklet için kullanılamaz hale gelebilir diye bir miktar tedirgindik.
Henüz tatilin son günü olmamasına rağmen, tüm feribot biletlerinin tükenmiş olması biraz moral bozucu olsa da şansımızı denemeye karar verip, 17:30 gibi Bandırma için kontak çevirdik.
Telefonun zor da olsa çekmeye başladığı Mehmetalan Köyü’nde kısa bir mola verip 23:55 Bandırma-Yenikapı feribotu için bilet aldık. Önümüzde neredeyse 6 saat ve yaklaşık 200km bir yol olduğu için geze geze ve köy yollarından dönmeye karar verdik. Böylece rotamızı hızlı ve tehlikeli ana yol yerine bozuk ama muhteşem manzaralı Balya-Gönen istikameti üzerinden Bandırma’ya ulaşacak şekilde değiştirdik.
Yolculuk boyunca serin hava ve bir süre önce yağmış yağmur koşulları oldukça zorlaştırsa da doğanın bakirliği, manzaranın muhteşemliği bizi bizden aldı…Peş peşe geçtiğimiz köyler, temiz hava ve sıcak kanlı yurdum insanı bir kez daha yüzümüze şehir hayatının sığlığını, riyakarlığını ve yaşadığımız gereksiz stresleri şamar gibi vurdu.
Yol boyunca, küçük derelerden, taşlı, topraklı köy yollarından geçtik. İnsanlarla sohbet edip inek sürüleri solladık.. Belki yorgunluktan ve açlıktan, belki de ustasının hünerinden bilemeyeceğim ama “şimdiye kadar” yediğimiz en lezzetli tostu yedik Danişment köy kahvesinde, yanında nefis demlenmiş çaylar ve sıcacık bir sohbet eşliğinde…
Tahmin ettiğimiz gibi Bandırma’ya sefer saatinden 3 saat kadar erken vardık. 2 ayrı telefondan 15-20 dakika deneyerek gene bir son dakika bileti yakaladık ve seferimizi 22:00 olarak değiştirttik (48tl ceza ödeyerek).
Deniz biraz dalgalı da olsa, yolcuğun feribot kısmı sorunsuz geçti ve gece yarısı Yenikapı’ya, 30-40 dakika sonra da evimize vardık.
2 gün boyunca hemen her türlü yolda bol motosiklet kullandık, gezdik, yüzdük garip ama hem çok yorulduk hem de bol bol dinlendik. İşin en güzel tarafı, bayram tatili süresince tüm Türkiye’de hemen her yer yağışlıyken, biz tek damla ıslanmadık…
Uyuyamayacak kadar yorgunuz diye söylenip birbirimize yol hikayeleri anlatırken, Nyks ve Hypnos devreye girip, bizi derin bir uykuya mahkum etti…sızarcasına uyuduk!
…ve bir tatili daha resmi olarak bitirdik!
Sevgiyle kalın..