Ağu 2, 2014 - anı, tavsiye    3 Yorum

Vespa’nın eve dönüşü (867 km, 14.5 saat)

Hamak,armed_px güneş, müzik, eğlence, macera, güzel insanlar ve güzel yemeklerle dolu dolu bir 12 gün geçirdim Kayaköy’de… Yeni arkadaşlara ve her daim ayrılması zor eski dostlara veda ederken ufak bir detayı atladığımı fark ettim, eve dönüş için hala rota planlaması yapmamıştım!. İki tekerin temel felsefesine aykırı bir şekilde (kabul ediyorum tembellikten) ve güvenli olduğuna inandığım yoldan yani geldiğim yoldan geri dönmeye karar verdim. İstikamet Tefenni üzerinden, Afyon, Sandıklı, Kütahya..vs. ve nihayetinde topçular feribot olacak şekilde belirledim rotayı…

Bu sefer “kesinlikle” gece sürüşü yapmama niyetindeydim o yüzden gün ağırır ağırmaz yola çıkmayı planladım… Saat 3:00 am. kadar milyonlarca yıldız altında kamptan gelen müzik sesleri eşliğinde uyudum… Uyandıktan sonra, motoru yükleme, çardağı boşaltma vs, derken saati 4:30 am. yapmıştım bile. Hava yola çıkmak için hala çok karanlıktı ve erken yatmış olmam nedeniyle midem kazınmaktaydı. Sevgili Gülce, açlık konusunda imdadıma yetişti ve harika bir omlet ve erken kahvaltı ile süper sohbeti ile beni yolculuğa tamamen hazır hale getirdi, ciddi anlamda minnettarım!

Havanın hafifte olsa aydınlanmaya başlamasıyla yola çıkış saatim hızla yaklaşırken Kayaköy’e ve tatile en az bir yıl veda etmekte olduğum gerçeği “bir kez daha içimi burktu” ve itiraf ediyorum, her şeyden vazgeçip, sadece kalmak istedim! Tüm, yeterince radikal kararlar alamayan “sıradan insanlar gibi”, vazgeçtim. (pişmanım!)

Yavaşça PX’e yaklaştım ve kontağı çevirip marşa bastım…ufak bir öksürük ve hafif bir hırlama…ve “çalışmadı!“, bir deneme daha yaptım, “nafile çaba”, “Anlaşılan, kızımız naz yapmakta ve ısrardan pek de hoşlanmamakta”…grr! (Allahtan, bunlar yaşanırken çevremde kimse yoktu, yoksa dinle milletin makarasını). PX’i yavaşça orta-sehpaya aldım ve ayak marşı ile başlatarak, “eve dönüş yolculuğumuzu resmi olarak başlattım”. (patron benim, tamam mı!) Saat 5:30am. ve odometre 1519km’yi göstermekteydi!

İtiraf edeyim, Hisarönü tırmanışı ve ağaçlarla kaplı o bozuk yol hiç bu kadar ürkütücü gelmemişti…tabii muhtemelen henüz  ısınmadığı için ve rakımdan dolayı yeterince verimli çalışmayan PX150’nin performansı, tatilin bitmekte olduğu gerçeği ve önümdeki 850+km lik dönüş yolculuğu da bu ruh halimi tetiklemiş olabilir!

Özellikle Fethiye’den Esenköy’e kadar geçtiğim ve 1200 metre civarı olduğunu tahmin ettiğim geçit(Karabel olsa gerek) oldukça zorluydu…Yolculuğun ilk 1.5 saati biraz yorucu ve oldukça demotive edici geçmişti. Saat 7:14 te Esenköy Yayla Akaryakıt‘tan yakıt alırken yolculuğu 2 güne bölmeyi ciddi ciddi düşünmeye başlamıştım.

Bu arada son bir kaç yakıt alımında ihmal ettiğim lastik basınç ayarlarını kontrol ettim ve “o da ne?!” Arka lastik basınç ayarı normalken (tek kişi için PX lerde önerilen 26-27 psi), ön lastik değerim 29 psi, yani olması gerekenin çok ama çok üzerinde, lastik ayarını da olması gereken değere çektim (17 psi) ve tekrar yola koyuldum. Havanın ısınması ve PX’in artan performansı çokta neşemi ve motivasyonumu  yerine getirmişti…

Her yolculukta olabilecek ufak tefek şeyler dışında kayda değer bir sıkıntı yaşamadım, o yüzden yazıyı çok da uzatmayacağım.

Bilgilendirme amaçlı olarak mola verip, yakıt aldığım yerleri sırasıyla paylaşayım;

  • Esenköy/Seydikemer/Fethiye
  • Hacılar Köyü/Burdur,
  • Akgün Köyü/Dinar/Afyon,
  • Bayramgazi Afyon,
  • Kemal Kükrer Tesisleri/Eskişehir (~1 saat, hem yemek ve dinlenme hem de yakıt molası)
  • Bursa/istanbul Otoban Sapağı
  • Taşköprü Yalova


Saat 21:00 otoparka parketmiş durumdaydım ve odometre 2386 km yi gösteriyordu. Yani kabaca 14.5 saatte, 867km yol yapmışım. Molalar ve feribot dahil nerdeyse 60km/s ortalama tutturmuşum. (ki feribotu düşersek 65km/s olur, molaları da düşersek daha da artar). Fena değil gibi!

Ben pek önemsemesem de bir önceki yazımda ısrarla yakıt tüketimimi soran arkadaşları kırmamak adına ve benzeri yolculukları yapacaklara fikir vermesi açısından basit bir hesaplama yapalım;

PX’e bindiğimde ve yolculuk bittiğinde yaklaşık olarak depoda aynı miktarda yakıt vardı, bu yüzden sadece yolculuk sırasındaki yakıt tüketimini aktaracağım.

  • Tüm yolculuk boyunca toplam 8 kere yakıt almışım (19+24+15+20+15+15+10+20= 138 TL)
  • Motor 2 zamanlı ve yakıtla birlikte tam sentetik Castrol Power1 Racing kullanıyorum, litresi 26TL ve yolcukta yarısından fazlasını kullandım, ona da 20 tl desek tüm yolculuk için yakıt giderim yaklaşık 160 TL olmuş,


Yani, 867 km de yağ dahil toplam 158 tl yakıt tüketmişim!

Notlar:

– Bu tarz yolculuklar öncesi mutlaka kahvaltı yapın ve mümkünse yanınıza atıştırmalık sandwich benzeri bir şeyler alın, size inanılmaz vakit kazandıracaktır.  Özellikle yumurta, hem tok tutuyor hem de yol boyunca ihtiyacınız olan enerjiyi size en iyi şekilde sağlıyor.

-Düşük cc ile otobanlardan uzak durun, ben kendimi ve motoru deneme adına Bursa ve Darica’dan eve dönüş sırasında otobanı denedim, “çok ama çok dikkatli kullanmak gerek!”

-Vespa PX150 harika bir motor hatta şimdiye kullandığım en güzel motor diyebilirim, tam bir efsane  (daha önce Daelim Freewing 250, Yamaha Dragstar 1100, BMW F650 başta olmak pek çok motoru uzun süre kullanma ya da test etme imkanım oldu, kesinlikle bu motorun vites değiştirmesinden aldığım keyfi ve o muhteşem sevimli çirkinliğini hiç birine değişmem) FAKAT, unutmayın ki PX150 bir uzun yol motoru değil, düşük cc bir motorla uzun yolu “hele ki tek başınıza” asla tavsiye etmem

– Karabel geçidini hiç sevmedim!

– Yolculuk öncesi aldığım bir karar nedeniyle, hem kendimi hem de motoru daha az yormak adına maks. 2 saatte bir mola verme amaçlı yakıt aldım ve genelde her yakıt alışımda depom yarı doluydu. Bu yöntemi tavsiye ederim

– Eve dönüşümde her hangi bir yorgunluk/ağrı/sızı hissetmedim, 2 zamanlı ve bol vibrasyonlu bir motorsiklet olan PX tahminimden çok daha rahat çıktı! – Özellikle uzun mesafe sürüşlerde, sakın ama sakın yazlık montla yola çıkmayın, normal mont (çoğu dört mevsim için tasarlanıyor zaten) iyidir!

Sonraki yolculuklarda görüşmek üzere, esen kalın!

(…gene mi fazla uzun oldu bu yazı?)

Tem 29, 2014 - mekan, tavsiye    1 Yorum

Bir Sevgi Hikayesi: Mutlu Pansiyon’dan Sanat Kamp’a…

image1980’ler Türkiye’si, yer Fethiye-Kayaköy…İnsanların temel geçim kaynağı küçükbaş hayvancılık ve tütün yetiştiriciliği… Ülkede turizm denince akla Akdeniz’deki bir kaç çirkin beton yığını otel, turist denince akla kazıklanması mübah yabancılar gelmekte…

Kayaköy Sanat Kamp’ın hikayesi (dolaylı da olsa) tam olarak o dönemlerde başlıyor…Yazacaklarım, o zamanlar yeni evli, genç bir kız olan Nurdane Abla’nın ve çevresindeki tüm güzel insanların hikayesi…

1985 yazı, Genç Nurdane ve eşi Metin abi, tüm yılın giderlerini o senenin tütün hasadının parasıyla karşılamayı planlamaktadır, fakat beklenmeyen bir borç ödemesi tüm bu planları alt üst eder. Para harcanıp gitmiştir…Genç Nurdane ve Metin için 1985 çok ama çok zor geçecektir… Annelik güdüsü ve girişimci ruhu Nurdane’yi bir çıkar yol bulmaya iter ve o zamanlar henüz kimsenin aklına gelmemiş bir şeyi denemeye karar verir…Kayaköy’de küçük de olsa bir pansiyon açacaktır. Çevresindekilere bu fikrini açtığında ne aile eşrafından ne de çevredeki insanlardan pek de kabul ve destek görmez genç kadın…Fakat Nurdane azimlidir, konuyu kayınpederine açar, uzun uğraşlar sonucu onu ikna eder ve evinin bir kaç odasını pansiyona çevirmek için bir miktar maddi yardım alır. Yeni mobilyalar, eşyalar, sıcak su için güneş panelleri, derken Mutlu pansiyon 6 yatak kapasitesiyle “nihayet” faaliyete geçer. Başlangıçta durum pek parlak değildir, bu fikre karşı çıkanlar haklı çıkmıştır, zira Mutlu Pansiyon’a ilk aylarda hiç kimse gelmemiştir…Derken bir gün yağmura yakalanmış ve duş alıp uyuma ihtiyacı olan 3 tane yabancı turistin yolu tesadüfen Kayaköy’e düşer ve bu turistler Mutlu pansiyonu ilk müşterileri olurlar… Maddiyatten önce insanların mutluluğunu önemseyen Nurdane ilk misafirlerini o kadar iyi ağırlamıştır ki, misafirler ayrılırken o dönemde yapılan tüm harcamaları çıkaracak kadar yüklü bir bahşiş bırakmışlar…ve Türkiye’de gezdikleri hemen her yerde Mutlu pansiyonu anlatır olmuşlar…o sene Mutlu pansiyona ilk müşterilerin referanslarıyla toplam 7 kişi gelmiş…Nurdane mutlu ve gururlu, çevredekiler ise bu durum karşısında şaşkındır…

image

Aradan yıllar geçer, Mutlu pansiyon, mütevazi ve samimi ortamını bozmadan misafirlerine hizmet vermeye devam ederken günün birinde o zamanlar genç bir fotoğraf sanatçısı olan Faruk Akbaş Kayaköy’de bir fotoğraf grubu kurmaya ve eğitim düzenlemeye karar verir ve konaklama konusunda da Nurdane’den destek ister…Faruk Bey ve Mutlu Pansiyon Fotoğraf eğitimi verilen ilk Sanat Kampını bir kaç dönem beraber işletirler, zamanla farklıetkinlikler ve atölyelerin de eklenmesi ile günümüzdeki Sanat Kamp kurulmuş olur….Kuşkusuz ki Mutlu Pansiyon’un Sanat Kamp’a dönüşümünde ünlü fotoğraf sanatçısı Faruk Akbaş’ın Kayaköy’de açtığı Fotoğraf kursunun katkısı çok büyüktür, ama Sanat Kampı bu kadar farklı kılan ve benzerlerinden ayıran o huzurlu ve sevgi dolu ortamının, arkasında aslında oldukça hüzünlü bir hikaye ve bu hikayenin kahramanı olan sevgili Oğuz’un anısı için tek yürek olmuş, tüm ziyaretçilerini evlerine gelmiş misafirleri ve Oğuz ve Mutlu’nun arkadaşları gibi gören, kocaman, sıcacık ve bir bir aile bulunmaktadır…Ekiz Ailesi

Mutlu ve Oğuz’un hikayesi…

AdsızSanat Kamp’ın bu günlere gelmesinde genç, zeki ve azimli iki kuzenin hikayesi çok ama çok önemli yer tutmakta…Mutlu (Nurdane ve Metin’in oğlu) ve kuzeni Oğuz…iki kuzen 2006 yılına kadar hemen her yaz kamp için amatör ruhla ve bitmek bilmez enerjileri ile bir şeyler yapmışlar…”Tatil, sanat eseri gibi olmalı, eşsiz ve özgür” felsefesini belirleyen bu iki kafadar henüz 20 li yaşlarında, adeta bir mimar gibi hala aktif olarak kullanılan konaklama odalarını, kocaman bir ahşap bar binasını, pek çok çardak ve hala mutfak olarak kullanılan binayı herhangi bir yardım almaksızın “usta işi” şekilde inşaa etmişler…Her şey mükemmel giderken 2006 yılında Oğuz’un aramızdan ayrılmasına sebep olan o talihsiz trafik kazası yaşanır. Pek çok aile için yıkım olabilecek bu trajedi, Ekiz ailesi için adeta ek bir motivasyon olur ve tüm aile Oğuz’un anısını devam ettirmek ve hayallerini yaşatmak adına kenetlenerek Sanat Kampı bugünlere getirir…buraya gelen herkes istisnasız aileden biri gibi karşılanmakta ve adeta Mutlu ve Oğuz’un arkadaşıymışçasına ağırlanmakta.

…ve Mutlu hala “sırf insanlar daha huzurlu ve keyifli bir tatil geçirsin ve Oğuz’un anısı devam etsin diye” kamp için yeni şeyler yapmakta.

Hep öğrenmek, hem dinlenmek hem de güzel insanlarla tanışmak ve huzurlu bir tatil geçirmek için mutlaka Sanat Kamp’a gelmenizi tavsiye ederim.

Unutmayın “Tatil, sanat eseri gibi olmalı, eşsiz ve özgür!”

İletişim Bilgileri:

www.sanatkampi.com

Ayşe 0530 286 7855
Mutlu 0533 763 6273

Sayfalar:«1...25262728293031...66»