kişisel |
kişisel için Arşiv"
Nis 21, 2019 - eglence, etkinlik, kiÅŸisel, tavsiye    Yorum Yok

Halkalı-Sofya Ekspresi

Ekrem Başkan hepimize Mart’ın sonu bahar sözü verse de güneşli günler hala uzak ve her haftasonu yağmura uyanıyoruz. Biz de bu durumdan çok sıkıldık ve ufak bir kaçamak için haftasonu rotamızı Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya çevirdik. Ulaşım şekli olarak bu sefer motosiklet yerine uzun süredir deneyimlemeyi planladığımız Halkalı-Sofya trenini tercih ettik.

Hiç bir araştırma ve özel planlama yapmadan çıktığımız bu yolculuk bize neler getirecek inanın bilemiyorum(zira hala yollardayız), ama bu sefer bir tatil güncesi yazmak yerine her nedense cevaplarına internet üzerinden ulaşmakta biraz zorlandığım ve ancak tecrübe ettikçe netleşen bazı sorulara dilim döndüğünce cevap vermeye çalışayım, malum bilgi paylaştıkça çoğalır;

Bilet nasıl alınır, ne kadardır?

Garip bir ÅŸekilde online bilet satışı yok, gidiÅŸ-dönüş bileti almanın en kolay yolu Sirkeci Tren garından almak. Biz 2 kiÅŸi için 2.mevkii, 2 kiÅŸilik yataklı vagon GidiÅŸ-dönüş biletini 888TL’ye aldık (euro kuru 6.53TL ~135euro). TL ve Euro ile alım yapabilmek mümkün – kredi kartı ile ödeme seçeneÄŸi yok.

Bilet almak için pasaportun yanınızda olması gerekir mi?

Hayır gerekmez, bilet üzerinde ad/soyad dahil hiç bir detay yok. Yani yanınızda pasaport olmadan, kendinize ve arkadaşlarınıza bilet alabilirsiniz

Bileti aldık ya sonrası..!

Tren Türkiye saati ile 22:45’te Halkalı’dan kalkıyor. Kalkış istasyonu Marmaray ile aynı yer olduÄŸu içintrene ulaÅŸmak için ÅŸiddetle Yenikapı-Halkalı Marmaray hattını kullanmanızı tavsiye ederim. Bu hatta 15dk da bir sefer var ve 13 istasyon (~40dk) sonra Yenikapı’dan Halkalı’ya  ulaÅŸmak mümkün (kiÅŸi başı yaklaşık 3.5TL maliyetle!). Ayrıca 21:30’da Sirkeci’den kalkan bir servis imkanı da mevcut.

Yolculuk kaç saat sürüyor?

Bu kısım tam bir muamma, normalde sabah 8:45’te Sofya’da olması gereken tren, bazen gümrük işlemlerinin uzaması, sinyalizasyon arızaları, rotarlar vb. geçikmelerle birlikte oldukça geç bir saatte seferini tamamlayabiliyor. (Mesela ben bu kelimeleri yazarken, saat 13:15 ve hala 30dk civarı yolumuz var!)

Yataklar rahat mı, temiz mi?

Kabinler oldukça eski ama size sağlanan yastık kılıfları/nevresimler oldukça temiz.

Yolculuk sırasında yiyecek/içecek durumu.?

Mutlaka yanınıza yiyecek bir şeyler alın, zira ikram olarak buzdolabına bırakılmış olan 1 adet Çizi, 1 adet meyva suyu ve 0.5 litrelik suyla bu yolculuk bitmez. Trende ve durakladığı yerlerde alışveriş imkanı yok.

Trende Alkol/sigara serbest mi?

Hayır.

Tuvaletler

Uçaktakilere benzeyen, kompakt yapıda ve ortak kullanım için tasarlanmış <alaturka> tuvaletler var. İhtiyacınızı yolculuk başında hatta evde gidermenizi tavsiye ederim.

Vize ve gümrük işlemleri nasıl oluyor, yurtdışı çıkış harcı gerekir mi?

Yurtdışı çıkış harcınızı mutlaka önceden banka ÅŸubelerinden ödemenizi tavsiye ederim, millet pul kuyruÄŸundayken siz iÅŸlemleriniz çoktan bitirip, trende istirahat edebilirsiniz. Türkiye çıkışında geçerli bir pasaport/ÅŸengen vizesi/harç pulu yeterli, trenden iniyorsunuz ve sıraya girip iÅŸlemlerinizi hallediyorsunuz. Daha sonra siz trendeyken ikinci bir pasaport kontrolu yapılıyor buradaki iÅŸleminiz yaklaşık 1 saat sürüyor. 

Bulgaristan tarafında bir daha trenden inmiyorsunuz. Detaylandırmak gerekirse, önce bir polis kabine gelip gümrük kontrolü yapıyor. Muhtemelen bizim bagajlar küçük olduğundan sigara, alkol, parfum var mı diye formaliteden sordu ve 30sn de kontrolü bitirdi. Daha sonra başka bir görevli gelip, pasaportları topladı ve yaklaşık 1 saat sonra da pasaportlarımız işlenmiş olarak geri iade edildi.

Duty Free

yok…görmedim, iÅŸitmedim,bilmiyorum! (En azından gidiÅŸ yolculuÄŸu sırasında)

Sonraki yoluculuklarda görüşmek üzere…Çufff, çuuffff!

Eyl 10, 2017 - anı, kiÅŸisel, tavsiye, vespa    4 Yorum

Vespa GTS300 ile Samothraki

KuÅŸkusuz ki 2017 gerek dünya ve ülkemiz gerekse kiÅŸisel tarihimiz açısından enteresan ve unutulmaz bir yıl olmakta. Her daim yoÄŸun ve bol stresli geçen günlerimizin üzerine bir de son dakikada belli olan bölünecek bayram tatili meselesi ortaya çıkınca (iÅŸ nedeni ile) El-mecbur bu yazıya konu olacak deÄŸiÅŸik bir tatil planı ortaya çıkıverdi… Motosikletimizle, “tamamen spontane” bir yurtdışı tatili yapsak nasıl olur acaba sorusu düştü aklımıza? Artık sigortacımız deÄŸil, dostumuz olan Cafer Bey’in de katkılarıyla (Hasel Sigorta) gün içerisinde hızlıca YeÅŸil Sigorta çıkarttık (gümrük kapılarındaki olası sıra bekleme riskini almak istemedik.) Yıllık izin prosedürleri tamamlandı, her ihtimale karşı kısa dönem uluslararası sigorta poliçeleri yaptırıldı ve olabilecek en hızlı ve az eÅŸya taşıyacak ÅŸekilde tatil çantaları hazırlandı.

İnanılmaz ama bütün bunlar tatil niyetine girdikten sonraki 3 gün içerisinde tamamlanmıştı bile.

BaÅŸlangıç tarihi dışında hemen hiçbir detayı net olmayan (süresi, rotası, son durağı vb.…) tatilimize dair ilk andan beri kafamızda yegâne net olan konu ise, hedefimizin Yunanistan’da bir yer olacağıydı. Her gittiÄŸimizde bizi kendine hayran bırakan, muhteÅŸem doÄŸasıyla, misafirperverliÄŸi ve makul fiyatları ile ÅŸimdiye kadar bizi eve hep mutlu göndermeyi baÅŸarmış komÅŸu diyarını, bu sefer de motosiklet ile keÅŸfetmek niyetiyle vurduk kendimizi yollara.

Teker Döner…

Amacımız cuma sabahı erkenden yola çıkıp, yollar kalabalıklaÅŸmadan İstanbul’u atlatmak ve sıra beklemeden İpsala sınır kapısını geçip, günün aydınlık saatlerinde Alexandrapouli’ye (DedeaÄŸaç) varmaktı…

Yapamadık! :)

Planladığımızdan birkaç saat geç yola çıktık ve bunun bedelini de klasik İstanbul cuma trafiğini tecrübe ederek ödedik. Neyse ki İstanbul’dan çıktıktan sonraki kısım bayram tatiline daha zaman olması ve yolların tenha olması nedeniyle sorunsuz, az yorucu ve bol neşeli geçti.

  1. gün

14:00 gibi İstanbul’da açtığımız kontağı, Saat 21:00 gibi Alexandrapouli’de (DedeaÄŸaç) kapattık. Motoru güvenli olduÄŸuna inandığımız bir yere park ettik ve ÅŸehir merkezinde turlamaya baÅŸladık. Bir miktar yorgun, karnımız aç ve hala kalacak yerimiz yoktu. İtiraf ediyorum, her daim spontane tatillere çıkmayı artık alışkanlık haline getirmiÅŸ olan bünyem bile <ulen bu sefer biraz tadını kaçırdık mi acaba?> muhakemesine girmeye baÅŸlamıştı. DedeaÄŸaç Sahil bandındaki restoranlardan daha önce methini duyduÄŸumuz Mylos’a oturduk ve bol deniz mahsullerinden oluÅŸan, tüm günün yorgunluÄŸunu silip götürecek aksam yemeÄŸimizi sipariÅŸ ettik. (Izgara Ahtapot, Kalamari, Cacık ve Ev yapımı beyaz ÅŸarap)

Tatilin olası rotası ve gece kalınacak yer üzerinde konuÅŸurken, kendimizi yan masadaki Türk aile ile sohbet ederken buluverdik. Daha önce pek çok kez Alexandrapouli’ye gelmiÅŸ olan çift bize AÄŸustos ayının Alexandrapouli’nin yoÄŸun sezonu olduÄŸunu konaklama yeri ayarlamanın oldukça sıkıntılı olabileceÄŸini anlatırken, biz çoktan kendimizi mezelerin lezzetine teslim etmiÅŸtik bile.

Yan masadakiler kalkmak üzereyken, bir umut konakladıkları otelin telefonunu alıp, ÅŸansımızı deneyelim dedik ve saat 22:00 sularında DedeaÄŸaç ÅŸehir merkezine 3-4km mesafedeki Hotel Agellos’u aradık. Telefona çıkan sıcakkanlı hanım (Nicoletta), son bir musait odası olduÄŸunu ve istersek bir geceliÄŸine bize ayırabileceÄŸini söyledi…hmmm istedik :)

Son anda <biraz da ÅŸansa> ayarladığımız Hotel , ÅŸirin ve temiz bir otel ve DedeaÄŸaç merkeze oldukça yakın. 2 kiÅŸi için ödediÄŸimiz kahvaltı dahil 60euro aslında Yunanistan standartları için makul bir fiyat olmasa da, kahvaltının dahil olması ve Nicoletta’nın misafirperverliÄŸi “fiyat faktörünü” bir nebze olsun hafifletti.

Motosiklet üzerinde geçirdiğimiz molalar hariç 5 saat ve yaptığımız 320km yolun acısını temiz odamızda güzelce dinlenerek çıkarttık.

  1. gün

Bir önceki günün koÅŸturmacası ve yol yorgunluÄŸunun üzerine zengin “Türk usulü” kahvaltı eklenince keyfimiz yerine geldi. Biraz da tatilin verdiÄŸi rehavetle kendimizi ancak 11:00 gibi yola çıkmış bulduk. Bu sefer her ÅŸey biraz daha netti;

Önce Makri’de Ammo Ammo Beach’e gidecek, birkaç saat yüzme ve öğle yemeÄŸinden sonra da rotayı Keramoti’ye çevirip, feribotla Thassos’a geçecektik. Tabii ki belirtmeye gerek duymuyorum, Bir tatil klasiÄŸi olarak Thassos’ta kalacak yerimiz yoktu! :)

Frappelerimizi yudumlayıp, Ammo Ammo Beach’in serin sularına kendimizi teslim ettiÄŸimizde her ikimiz de bugünün Thassos’ta sonlanmayacağını çoktan anlamıştık! Hızlıca konsey toplandı ve planımız revize edildi, günü Makri’de batırıp, Nicoletta’ya bir gece daha misafir olmanın ve rotanın bir sonraki durağına üçüncü günün ÅŸafağında karar vermenin bizim için en mantıklısı olduÄŸuna oy birliÄŸi ile karar verildi! :) (Üşeniyorum, öyleyse yarın!)

Böylece ikinci günü, bol bol yüzerek, çok az motor kullanarak ve <aktif dinlenme ile> geçirmiÅŸ olduk…

Bu arada yolu Makri’ye düşen herkese, Amma Ammo Beach’in restoranını ÅŸiddetle tavsiye ederim. Hem kırmızı et hem de deniz mahsulleri mönüsü harika ve buradaki gün batımı efsane! Türk garsonları bile var :)

  1. gün:

Agellos ‘un efsane kahvaltısıyla güne erken baÅŸladık, bu sefer niyetimiz “eÄŸer bilet bulabilirsek” SAOS 2 Feribotuyla, Samothraki’ye geçmek ve birkaç günümüzü Ege’nin bu az bilinen doÄŸa harikası adasında geçirmekti. Araçlı feribot konusunda Internet üzerinden bulduÄŸumuz rezervasyon numaralarına hiçbir ÅŸekilde ulaÅŸamadık ve bilet konusunu iskeledeki giÅŸeye yani ÅŸansa bıraktık. Feribotun kalkmasına 20 dakika kala biletlerimizi aldık. (Yolcu için tek yön: 16 Euro, 300cc üzeri motosiklet için tek yön: 17 Euro) ve 2,5 saatlik konforlu bir yolculuktan sonra adaya ulaÅŸtık. Bir klasik olacak ama Ada’da daha önceden ayarladığımız bir kalacak yerimiz yoktu!

Feribottan indikten sonra (Kamariotissa) rotamızı adanın kuzey tarafına (Therma) cevirdik. Therma bölgesi, özellikle gençlerin tercih ettiÄŸi, konaklama imkânı görece olarak fazla olan ve adanın görülmesi gereken yerlerine yürüme mesafesinde bir yerleÅŸim yeri. Her daim hareketli merkezi ve hippi tarzı yaÅŸam Therma’yı konaklama için ideal kılan unsurlar.

Biraz zorlansak da 2 gece için bir pansiyon ayarladık (gecelik fiyat 2 kişi için toplam 35 Euro). Bu az turistik adadaki pansiyonlara dair ilginç ve önemli bir detay ise İngilizce konuşabilen pek az kimsenin olması, Garip ama yaşlı nüfusun çoğu akıcı şekilde Almanca konuşabiliyor!). Bir Yunan klasiği olarak odamız temiz, fiyatlar makul ve insanlar sıcakkanlı!

Odamıza yerleÅŸtik ve küçük bir Therma turundan hemen sonra kendimizi en yakın denize girilecek yer olan Saoki Beach’e attık. Cennet Ege/Akdeniz kıyılarımızdan alıştığımız altın sarısı kumsallardan uzak ve taÅŸlık bir sahili var Saoki Beach’in, ama serin denizi ve cam gibi berrak suyu günün tüm yorgunluÄŸunu atmamıza ve neÅŸemizi yerine getirmeye yetti de arttı bile.

GüneÅŸi Therma’nın güzel tavernalarından birinde nefis Yunan mezeleri ile batırırken suratımızda kocaman bir gülümseme, aklımızda ise bir sonraki plansız günün bize sunacağı sürprizlerle ilgili düşünceler vardı…

4.gün

Konakladığımız ada- Samothraki, tam bir doÄŸa harikası, yaklaşık 18km çapa sahip ve ÅŸekil olarak bir elipsi andıran adanın tam ortasında, açık havalarda Türkiye’den bile görünen kocaman bir daÄŸ yükseliyor (Saoki- zirvesi yaklaşık 1700 metre). Bu volkanik daÄŸdan doÄŸan, sıra sıra ÅŸelalelerle devam eden ve buz gibi göllerde sonuçlanan onlarca akarsu mevcut, her ÅŸey inanılmaz heybetli ve huzur verici! Hemen her zorluk seviyesinde onlarca rafting ve trekking parkurlarına sahip olan bu muhteÅŸem adanın nerdeyse %50 kısmında yaÅŸam olmaması hatta çoÄŸu yerinin henüz keÅŸfedilmemiÅŸ olması ise hem heyecan verici hem de ürpertici bir detay. Dördüncü gün hedefimiz Therma Meydanı’na yürüme mesafesindeki Gria Vathra diye bilinen ÅŸelaleleri keÅŸfe çıkmaktı Yaklaşık 15-20 dakika yürüyerek Gria Vathra ‘ya ulaÅŸtık, kayalara, minik tepelere tırmandık ve günü buz gibi sularda yüzüp, ÅŸelaleler altında serinleyerek geçirdik. Her günü birbirinden keyifli geçen, sürprizlerle dolu tatilimizin belki de en güzel günüydü…

5.gün

Sanırım bu kadar eÄŸlenmemiz Zeus’u biraz kızdırdı, Saoki bize kaÅŸlarını çattı, hava aniden karardı ve neredeyse tüm gün boyunca yaz ayından beklenmeyecek ÅŸiddette bir yaÄŸmur yaÄŸdı.

Sonraki günlerde devam etmemesini umduğumuz bu kötü sürprizin de etkisiyle, tüm günü dinlenerek geçirdik. Therma meydanda yer alan pastanenin nefis böreklerini ve lokmasını (lokmanidis) tecrübe ettik.  Bitki çayı ve taze meyvalar eşliğinde uzun uzun Kitap okuyup, koca günü dinlenerek geçirdik.

  1. gün

Adanın geriye kalanını keÅŸfetmek için gene yollara düştük. Rota olarak kendimize adanın belki de tek kumsal plajı olan Pahia Ammos‘u seçtik. Hedefimiz bir önceki gün yaÄŸan yaÄŸmura inat, saatlerce güneÅŸlenmek ve yüzmek…yaklaşık 45 dakikalık bir motor yolculuÄŸu neticesinde adanın diÄŸer ucundaki Pahia Ammos’a ulaÅŸtık, büyük bir arsızlıkla tam da planladığımız ÅŸeyleri hunharca icra ettik, yüzdük, güneÅŸlendik…sonra gene yüzdük :)

Dönüş yolunda pek de adetimiz olmayan bir şey yaptık ve Therma istikametine doğru devam etmek yerine aksi yöne, yani Hora tabelasına saptık.

Kısa bir yolculuk sonrası vardığımız Hora (Chora), daha sınırlarına girer girmez bizi mest etti. Masallardan fırlamış gibi inci beyaz evleri, Arnavut kaldırımlı tertemiz sokakları, ince zevkle dekore dilmiÅŸ ÅŸirin restoranları, sokak aralarına gizlenmiÅŸ sanat galerileri, lokal tatlar sunan kafeleri ve muhteÅŸem bir gün batımına ev sahipliÄŸi yapan tarihi kalesi ile bizi kendine aşık etti….Hora’nın Therma’dan ve adanın geriye kalan tüm yerlerinden çok daha güzel bir yer olduÄŸunu tesadüfen keÅŸfetmenin ÅŸaÅŸkınlığını ama bir yandan da bunu tatilin altıncı günü fark etmenin burukluÄŸunu yaÅŸadığımız saatler geçirdik bu cennet parçası ÅŸirin yerde.

Gece ilerleyip, dönüş vakti yaklaÅŸtıkça tatilimizin en azından son gününü Hora’ da geçirmenin bir yolu olup olmadığı düşüncesi kafamızda iyice rahatsız edici ÅŸekilde yer buldu kendine. Geç saate ve yüksek sezona aldırmaksızın bir sonraki gece için yer aramaya koyulduk, birkaç baÅŸarısız deneme sonrası tam da umutsuzluÄŸa kapılmaya baÅŸladığımız anda, ÅŸansımız dönüverdi. Hora ‘ya ilk geldiÄŸimiz saatlerde tanışıp, ayak üstü sohbet etme fırsatı bulduÄŸumuz hoÅŸ sohbet teyzemiz Anastasia imdadımıza yetiÅŸti ve bize küçük bir pansiyon iÅŸleten Roula diye bir hanımefendinin iletiÅŸim bilgilerini verdi. Ufak bir telefon görüşmesi neticesinde Roula ile anlaÅŸtık ve bir gün sonrası için Kale ve Deniz manzaralı son odasını bize ayırma konusunda sözleÅŸtik…

  1. gün 

Sabah erkenden kalkıp, Therma’daki pansiyonumuzu boÅŸalttık. Hedefimiz önce adanın kartpostallara konu olan doÄŸa harikası Fonias Åželalesini görmek ve sonrasında Hora’daki yeni pansiyonumuza yerleÅŸmekti. Fonias, Therma ‘ya araçla 5-10 dakika mesafede ve asırlık çınarlarla dolu (biraz ürkütücü ama kesinlikle güvenli ve keyifli) bir trekking patikası sonucu ulaşılabilen yaklaşık 35 metrelik bir ÅŸelale. Bu ÅŸelaleyi etkileyici kılan ise kocaman ve tertemiz bir volkanik gölle sonlanıp, size doÄŸal bir yüzme havuzu sunması :)

Ayaklarımızın yere deÄŸmediÄŸi ve yaklaşık yarı olimpik bir yüzme havuzu boyutundaki bu doÄŸal gölde saatler geçirdik. Telefonların çekmediÄŸi, yeÅŸilin hemen her tonuna ev sahipliÄŸi yapan bu doÄŸa harikası yerden istemeye istemeye ayrıldık, zira Hora’daki yeni ev sahibimiz Roula ‘ya öğleden önce mutlaka geliriz diye söz vermiÅŸtik…grr! Elveda Fonias!

Yaklaşık yarım saatlik bir motor yolcuÄŸu sonrası, tatilin son gününü geçirmek üzere Hora ‘ya ulaÅŸtık. Roula’nin bıraktığı yerden anahtarı alıp, odamıza yerleÅŸtik. Oda beklentilerimizin çok üzerinde ve gerçekten muhteÅŸem bir deniz ve kale manzarasına sahipti.

Son günümüzü Hora sokaklarını keÅŸfederek ve tembellik ederek geçirdik, hedefimiz erken yatmaktı, zira sabah 7:00’da yakalamamız gereken bir feribotumuz ve eve dönmek için kat etmemiz gereken yaklaşık 400km’lik bir yolumuz vardı…öyle de yaptık!

Eve Dönüş;

Erken kalkıp, feribotu yakaladık. 2,5 saatlik yol boyunca hem biraz kestirdik hem de dönüş yolumuz üzerindeki Nicoletta’nin mükemmel kahvaltısına kendimizi hazırladık. Agellos’ta kahvaltı 10:00 da biteceÄŸi için, feribottan acele ÅŸekilde çıkıp, herhangi bir nahoÅŸ sürpriz ile karşılaÅŸmamak adına, Nicoletta’yi arayarak geleceÄŸimizi bildirdik. Her ÅŸey planlandığı gibi gitti, Nicoletta’nin güler yüzü ve güzel kahvaltısı keyfimizi yerine getirse de eve dönüşün burukluÄŸu çoktan içimize oturmuÅŸtu bile…

Kahvaltı sonrası son bir çılgınlık yapmaya karar verdik, rotayı tekrar Makri’ye çevirip günün en azından bir kısmını orada yüzerek geçirmeye ve Ammo Ammo’nun lezzetli yemekleri ile günün ana öğününü aradan çıkarmaya karar verdik.

Deniz harikaydı ama yaklaşan bayram tatili etkisini göstermeye başlamıştı ve Türkiye plakalı araç sayısında ciddi artış vardı. Yüzmelere doyamasak da İstanbul’un akşam trafiğine kalmamak adına 14:30 gibi yollara düştük. Hedef saat 20:00 öncesi evde olmaktı,

Yollar umduÄŸumuzdan boÅŸtu, gümrüklerde aşırı sıra olmasına raÄŸmen, motosikletli olmanın da avantajıyla kapılardan oyalanmadan geçtik. İstanbul sınırına yaklaşınca, Yandex’in de desteÄŸi ile TEM yerine E5 tercih ettik. YolculuÄŸun son 2 saati gerçekten çok çileli geçti (hem trafik hem de öz aÄŸabeyim kadar sevdiÄŸim bir dostumun saÄŸlığı ile ilgili aldığım hoÅŸ olmayan haber canımı çok sıktı, yol bitmek bilmedi).

Her şeye rağmen planladığımız saatte eve ulaştık ve son aldığımız haberle tüm tadımız kaçsa da  her şeyin plansız olmasına rağmen, sorunsuz geçtiği tatilimizden sağ salim döndük.

Yola dair notlar;

  • Uzun yolculuklar öncesi motosikletinizin bakımını mutlaka yaptırın, abartmamak kaydıyla yanınıza gerekli olacağına inandığınız bazı ekipmanları ve yedek parçaları alın. Unutmayın, tatil kısıtlı ve her dakikası deÄŸerli bir zaman parçası ve bu tarz yolculukların doÄŸası gereÄŸi her daim ufak tefek aksilikler başınıza gelebilir. (Fikir vermesi acısından, ben yanıma, yedek buji, lastik patlamasına karşı sprey, plastik eldiven, ve ufak bir avadanlık seti almıştım.). Motosikletiniz ile gelen set genelde temel alet, edevatı içerir ve yeterli olur diye düşünüyorum.
  • Tavsiyem, kısa dönemli bir yurtdışı saÄŸlık sigortası yaptırın. (1 haftalık ücret, kiÅŸi başı 10 Euro civarı)
  • Yanınıza çok fazla eÅŸya almayın, mümkünse motorun yüklemesini 1 gece önceden yapın. Zira yolculuktan hemen önce ortaya çıkan ufak tefek aksaklıklar, hem moral/motivasyonu etkiler, hem de size can sıkıcı bir zaman kaybı olarak geri döner.
  • Bir gece önce iyi dinlenin, uzun mesafe motosiklet kullanmak hem mental hem de fiziksel olarak dinç olmayı gerektirir.
  • Kesinlikle koruma ekipmanlarını ihmal etmeyin. Unutmayın, trafikte herkes düşmanınız ve sizin kaportanız vücudunuz!
  • Intercom konusu önemli. Tanesi 200tl civarı olan Çin menÅŸeili (yerel bir firmanın garantisiyle satılıyor) cihaz (KNMASTER) fiyat, performans olarak oldukça yeterli.
  • Acele etmeyin! Unutmayın, motosiklet ile tatil yola çıktığınız anda baslar.
  • Mümkünse erken saatlerde yola çıkın, trafik düşmanınızdır!
  • En sıcak mevsimde bile uzun yola çıkacak olsanız, yanınıza mutlaka Polar ya da uzun kollu kıyafet alın. EÄŸer çantanızda müsait yeriniz varsa, basit bir yaÄŸmurluk hayat kurtarır.
  • Yola doÄŸru insanla çıkın…

 

YoldaÅŸa dair notlar; (Vespa Gts300 Super i.e)

  • Vespa GTS 300 harika bir motosiklet, eÅŸyalarımız ile birlikte 2 kiÅŸiyi oldukça konforlu bir ÅŸekilde hedefe ulaÅŸtırdı. Åžeytan kulağına kurÅŸun, en ufak bir sorun çıkarmadı.
  • Seyir hızı olarak, genelde 90-110km arası bir sürat tercih ettik. GTS 300 sollama yapmamız gereken anlarda oldukça yüklü olmasına raÄŸmen 120-125km hızlara sorunsuz ve güvenli bir ÅŸekilde çıkabildi.
  • Hem kendimizi hem de motoru yormamak adına 1.5-2 saatte bir benzin molası verdik hem dinlendik hem de yakıt ile ilgili bir stres yaÅŸamadık. Her molamızda genelde aldığımız mesafeye göre 20-30tl civarı yakıt aldık
  • Tatil boyunca toplam 35 litre yakıt almışız ve toplam 860km yol yapmışız.
Sayfalar:12345678»