Elçi’ye zeval oldu…
Ölüm nereden ve kime gelirse gelsin insana yakışmıyor ve ne mutlu ki bizler, sırf <bana benzemiyor, fikirdaşım, yoldaşım, gardaşım değildir!> diye başkasının ölümüne sevinen güruhun bir parçası değiliz. (…ama pek az kaldık bilesiniz!)
Baştan belirteyim, Tahir Elçi‘yi sadece televizyon programları ve PKK ile ilgili sivri açıklamalarından bilirim. İfade ediş tarzına ve taban tabana zıt olduğum görüşlerine asla katılmasam da, fikirlerini <pek çok politikacının arsızca yaptığı şekilde> dansöz gibi kıvırarak değil, <net bir şekilde> milyonlar önünde ifade edebilecek kadar cesur olması, doğup/büyüdüğü toprakları terk etmeyip, mesleğini <mücadelesine inandığı> coğrafyada icra etmesi, bence oldukça tutarlı, saygıdeğer hatta şapka çıkarılacak kalibrede davranışlardı…Hem kendisine, hem de görevini yaparken hayatını kaybeden polislere yazık oldu.
Kimse ses çıkarmasa da, elinde silah olmayan insanların katledilmesi, gazetecilerin ve fikir insanlarının düşünceleri nedeniyle hapsedilmesi uzun süredir bu ülkenin en temel gerçeği. Hele ki toplumun <bana dokunmayan yılan bin değil, yüzbin yaşasın düsturu>, cehaletle beslenen nefreti, geleceğine ilişkin teslimiyetci ruh hali ise pek dehşet verici bir durum. Hayatını kaybedenlerin sevenlerine bir kez daha bol sabır diler, vatandaş olarak devlete faillerin en kısa sürede yakalanmasını beklediğimizi hatırlatmak isterim.
Hani olmaz ya, biz gene de umalım ki bu olay, hepimiz için milat olsun. Çözümü, şiddette, sindirmede, silahta arayanların, kaderin oldukça kahpe ve ucunda raksedilen bıcağın iki tarafının da birbirinden keskin olduğu gerçeğini en kısa sürede farketmeleri dileğiyle.